bir gecenin en karanlık vakti,
şafağın sökmesinden hemen öncesiymiş.
bir kabusun en korkulu yeri,
uyanmadan öncesiydi
en lezzetli yemeğin
beşeri tanımlamalarla alakalı olmadığını
kim bilebilirdi,
kim bilebilirdi en leziz yemeğin
umulmadık bir zamanda
açlıktan ölmek üzereyken geldiğini
su, su içme isteği depreştiğinde değil
susadığında değil
bir çölde leylayı ararken
vahaların gerçek olduğunu
gördüğünde
lezzetliydi
bitmiş bir kalem,
ölümden haber etmiyordu
geride bıraktığın eserin muhbiriydi
belki de saadeti kendiden menkul
bir sonraki kalemin
sen;
şafağı söktüren bir esmer kudret
ecinnilerin bastığı anda
uykumdan uyandıran
bir çift sıcak şefkat
kendi ölümümü izlerken
bir günahkar elma ısırığı,
cennete düşmek için
cennetten kovduran bir çift
şuh bakış
en ateşli vahanın
en ümitsiz bilincinde
gerçekmiş sanrısının gerçekçi sancısı
telaşın sade su vermek değildi
leyla da mı olmaya gelmiştin
biten kalemlerin
tükenen birer tükenmez kalem olduğunu
tek tek, ayrı ayrı birer yalan olduğunu
bir şey söylemeden anlatışın
gelişin ve gerçekliğin…